Unutulmak kaçınılmaz bir son mu?

Selam! Yine bir blog yazısına sizlerleyim. Aslında bu yazı aklımın ucundan bile geçmiyordu. Fakat yaşadığım bir olay bunu yazmamı sağladı. Bugünkü konumuz:

Unutulmak kaçınılmaz bir son mu? olacak.

Şimdiye kadar hiç unutulduğumu hissettiğimi söyleyemem. Birçok yer değiştirmemize karşın arkadaşlarım, doğum günlerimde veya sınav günlerimden sonra nasıl geçtiğini sormak için ararlar ya da mesaj atarlar. Ama kalbimin kırılmasında rol oynayan bir olayı anlatmak istiyorum:

Yaklaşık iki hafta önce doğum günümdü. İnsan bekliyor kutlanmasını, hatırlanmasını. Yeni arkadaşlarım elbette kutladılar ama ben eski arkadaşlarımdan da bir mesaj ya da arama bekledim. Beni unutmayacaklarını söylemişlerdi. Hakkını yiyemem, bir tane arkadaşım var; her sınav öncesi beni aradı sordu ve doğum günümü de kutladı. Onun haricinde diğerlerinden hiçbir arama sorma gerçekleşmedi. Miki'ye dert yanıyorum işte 'Beni unuttular' diye. O da 'Sabret belki akşama kutlarlar' dedi. Sabrettim ama yine hiçbir hareket olmadı. Artık ümidimi kestiğim bir zamanda iki kişi kutladı. Bu beni çok mutlu etti. Hatırlanmak hoşuma gitmişti. Ama canımı sıkan bir kişi vardı. 'O kesin kutlar, beni unutmaz' diyordum ama tahmin edin ne oldu? Kutlamadı. 'Belki işi vardır.' dedim, sonraki günler de kutlamadı. Kendime demiştim beni unutanları ben de unutacağım diye. Ama o arkadaşımı unutmak aklımın ucundan bile geçmezdi.

Doğum günümden bir hafta sonra önemli bir sınavım vardı. O arkadaşım dışında çoğu kişi başarılar diledi. Düşünmedim onu. Sınavdan sonra yine bekledim mesaj yazmasını. Ama yazmadı. Sınavımdan birkaç gün sonra yazdı 'Nasıl geçti?' diye. Hiçbir şey olmamış gibi. Ben de sinirlendim 'İyiydi. Seninle konuşmuyorum' dedim. 'Niye?' diye geri cevap yazdı. Daha çok sinirlendim bu sefer. Farkına bile varmamış. 'Acaba kimin doğum günüydü?' yazdım. 'Senin doğum günündü değil mi? Özür dilerim 😟.' yazdı. Çok sinirlendim aynı zamanda da gözlerim dolmaya başladı. Ben demesem hatırlamayacaktı resmen. Bir iki saniye ne yazacağımı düşündüm. Öfkeliyken cevap yazınca sonradan pişman olabiliyordum. Parmaklarım hareket ederken zihnimden geçen kelimeler düzenli bir şekilde ona aktarıldı. 'Geçti artık. Unuttun, hatırlamana gerek yok.'

Unutmayı kolay yapabilen bir insanım. Kısasa kısas. O beni unuttu, ben de onu unuturum, diye düşünürüm. Ama ne yalan söyleyeyim bu sefer ciğerim yandı. Sanki biri kalbime bıçak sapladı ve o bıçağı çıkarmayı unuttu. Günler sonra kalbimdeki bıçağı kendi ellerimle çıkarmışım gibi hissediyorum: Çok kan kaybetmiş, hastaneye gitmezse ölecek. Ama ben hastaneye gitmiyorum. Bıçağı saplayan kişi bulmaya çalışıyorum. Tam 'Buldum' derken ölüyorum.

Okuduğum ve 'Film/Dizi/Kitap Önerileri' blog yazımda önerdiğim 'Aynı yıldızın Altında' kitabında şu sözler yazıyor: Öyle bir zaman gelecek ki, hepimiz ölmüş olacağız. Hepimiz. İnsanların var olduğunu veya türümüzün herhangi bir şey yaptığını hatırlayabilecek tek bir insan evladının bile kalmadığı bir zaman gelecek. Hepimiz unutulacağız. 

Katıldığım bir söz. Hepimiz unutulacağız. Ölünce sadece iki hafta anılacak, sonrasındaysa bayramdan bayrama belki ziyaretçimiz olacak. Toprağımız üzerindeki yabani otları temizlemek mezarlık görevlilerine kalacak. Yağmurda ıslanacak toprağımız, su döken kişimiz seyrek olacak çünkü. Acı ama gerçek bu. Herkes bir gün unutulacak. Belki geç, belki erken. 

Bugünlük benden bu kadar. Umarım sıkılmamışsınızdır. Bu yazı iç dökme yazısı gibi oldu 😁. Aşağıya beğendiğim sözleri bırakıyorum. BlueGirl siyahlığa karışır 😜.









Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

O mu? Yoksa bu mu?

Film/Dizi/Kitap Önerileri

Sevgiyi takıntı haline getirmek doğru mu?