Asker kızı olmak

Selam! Uzun bir aradan sonra yine sizlerle birlikteyim. Bir süredir yazı paylaşmıyordum. Kendimce haklı sebeplerim vardı fakat yine buradayım işte!

Çok fazla uzatmadan bugünün konusunu söylüyorum: (yazıyorum yani 😁.)

Asker kızı olmak ne demektir?

Blogumu takip edenler asker kızı olduğumu bilirler. İçimde anlamsız duygular bırakan bu sıfatı sizlere, hayatımı anlatarak açıklayacağım aslında. Başlıyorum!

Kendi memleketimizde doğmuşuz biz. Şanslıyız bir bakıma. Çünkü çoğunlukla asker ailelerinin çocukları, taşındıkları yerde doğarlar. Ablam bunun bir örneği aslında.

Doğduktan bir ay sonra babamın görev yerine geri dönüyoruz. Hatırı sayılır (yaklaşık 4 yaşıma kadar oradaydım) bir şekilde çok kalmıştık o yerde. Normalde yılda bir yer değiştirirdik. O dört yıl boyunca (fazla hatırladığım söylenemez ama) hafızamda babam nadiren var. Biz doğduktan sonra bile ancak 15 günlükken görmüş bizi. Hoş, o 4 yıl boyunca yine on beş günde bir, ancak birkaç saat görebilmiş.

Bulunduğumuz yerden taşınma sebebimiz, babamın hafızasında en acı olay olarak bulunan bir olay. 4 yaşında evde paytak paytak yürürken kapı çalıyor. Annemin işi olduğu için ben açıyorum. Babam asker üniforması ile karşımda! Diz çöküyor, kucak açıyor sarılmam için. Ama ben ona sarılmak yerine kaçıyorum. Onu tanımadığım için saklanıyorum annemin arkasına. Babam o zaman karar veriyor, taşınmaya.

Yeni görev yeri çok güzel bir yer! Üstelik her gün görebiliyorum babamı. Orada da 3 yıl kaldıktan sonra değişiyor yine evimiz. Bu sefer köy gibi bir yerdeyiz. Okula gitmeye başlamışım. O yıl unutamayacağım anılar yaşıyorum. Babam, 2 ay sürecek bir göreve gidiyor. 2 ay boyunca göremeyeceğiz yani onu. Her gün içimden (Lütfen babama bir şey olmasın) diye geçirerek uyuyorum. Çok özlüyorum onu. Daha yeni alışmıştım ona ama gidiyor işte! Çok acıyor canım.

Bir akşam yemeğinde babamın en sevdiği müzik çalıyor, teyipten. Yemeği bırakıp sadece şarkıyı dinliyorum. Annem ne oldu diye sorunca şu cevabı veriyorum, gözlerim dolu dolu:

''Bu babamın en sevdiği şarkı!''

O akşam babam kesik kesik sinyal bile olsa arıyor beni, telefonla. Sesini duymak bile beni mutlu ediyor. Kaç gün kaldı diyorum ağlayarak. Az kaldığını söylüyor ama biliyorum ben. Yalan söylüyor!

Dışarı çıkmış arkadaşlarımla oyun oynuyorum. Birden konu nereden geldiyse 'baba'ya geliyor. Herkes babasını överken, sadece dinliyorum. Bana soran gözlerle bakan arkadaşlarıma bir şey diyemeden ağlamaya başlıyorum. Ciğerim yanıyor o sırada. Ama dönmüyor babam.

Annem öğreniyor ağladığımı. Soruyor, anlatıyorum. Bir şey diyemiyor. Sarılıyor sadece.

Yine dışarıdayım. Adım sesleniyor, bakıyorum o tarafa. Babam! Üstünde görmeye alıştığım üniforması. Başta hiçbir şey anlamıyorum. Döndü, diyorum kendi kendime. Ağlayarak koşuyorum ona. Beni kucağına alıp eve götürüyor. Gün boyunca kucağından inmiyorum. Yeniden gitmesini istemiyorum çünkü.

O yıl bir daha taşınıyoruz. Artık alıştım taşınmaya. Gittiğimiz yerlerde, arkadaş edinmek dahi istemiyorum. Çünkü ayrılacağız, biliyorum!

Zaman akıp gidiyor ve iki yıl öncesine geliyor. Annemin ve babaannemin ısrarlarıyla emekli olmaya karar veriyor babam. Öyle zor ki onun için bu kararı almak! 24 yıldır yaptığı mesleği bırakınca ne yapacağını bilemiyor. Bunalıyor evin içinde. Okulum bitince hemen taşınıyoruz. Çünkü artık memleketi istiyoruz.

Taşındık. Her şey gayet yerinde. İçimde hiçbir korku yok. Çünkü biliyorum, babam güvende. Başka bir yerde yaşadığım için çok göremesem de eskisinden çok görüyorum babamı.

Her asker kızının böyle anlatacak anıları vardır, elbette. Sizlere tavsiyem; böyle arkadaşlarınız varsa onlara iyi davranın. Çünkü evlerine döndüklerinde tek sorunları babaları olsun. Siz bir de yük yapmayın kafasına.

Umarım çok sıkılmamışsınızdır. İçimdekileri anlatmak bana çok iyi geldi. Bugünlük benden bu kadar. BlueGirl siyahlığa karışır 😜.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

O mu? Yoksa bu mu?

Film/Dizi/Kitap Önerileri

Sevgiyi takıntı haline getirmek doğru mu?